9.09.2025

Hiçlik Üzerine

Hiç olmanın ağırlığı ve hafifliği

Son zamanlarda yaşadığım olaylardan sonra kendimi ne bir yere, ne bir kimliğe, ne de bir duyguya ait hissetmiyorum. Ölü duyguların içinde kendimi ararken bir anda hiçliğin ortasında buldum. Tüm sesler sustu. Kalabalıkların içinde görünmez oldum. Ağlamak istedim, ama gözümden yaş akmadı. Tüm cevaplar tek bir kelimeye dönüştü
Nasılsın?” – “Hiç.”
“Ne yapıyorsun?” – “Hiç.”

Bu hiçlik öyle bir yer ki… Duygularımın tükendiği, çaresizliğin dibini sıyırdığım, zamanımın ve kimliğimin anlamını çözmeye çalıştığım noktada kendi yokluğumla yüzleşip kendimle çarpıştım. Her duygu, yaşadığım her olay anlamsızdı artık benim için. Acaba çok korktuğum için mi yaşıyordum bu hiçliği, yoksa özgürlüğü hatırlamak için mi? Hala cevabı bilmiyorum.
Kötü anılar içinde eridim, izlerim silindi. Etrafımla kavgam bitti, içimdeki fırtınalar dindi. Ve o an fark ettim. İçimdeki sessizlik, hiçlikmiş. Kendimi kaybolmuş sanıyordum; meğer kendimi yeniden doğuruyormuşum. Şu an bir kelebeğin ilk hâli gibiyim, kozada… Büyümeme daha çok var. Ama biliyorum ki bu hiçlik, varoluşun ağırlığını taşımama yardımcı olacak ve bir gün güzel bir kelebek olarak uçacağım.